Merhaba Değerli Okurlar,
EPEKA Türkiye Derneğimizin ilk Avrupa Birliği gençlik projesi olan S.O.S. (Save Our Surroundings – Çevremizi Koruyalım)’ı 28 Ağustos – 5 Eylül tarihleri arasında Slovenya, Letonya, Rusya, Ermenistan ve Ukrayna’dan gelen genç gruplarla birlikte Sinop’ta gerçekleştirdik.
SOS projemiz, hem Türkiye’nin Karadeniz sahilinin doğal yaşamının korunması, hem de Karadeniz’e komşu olan diğer ülkelerin de doğal ve insani sebeplerden meydana gelen felaketlerden yara almaması için, nükleer santral karşıtı ve çevre dostu bir faaliyette bulunmak için tasarlanmıştır. Projemizin amacı Sinop’ta kurulması planlanan nükleer enerji santralı hakkında halkın düşüncelerini almak ve nükleer enerji santral kazaları ve insanlara ve çevreye yaptığı hasar ile ilgili Sinop halkının ne bilinçte olduğunu görmekti.
Projemizi size anlatmadan önce proje başvuru aşamasında nükleer santral kazaları hakkında yaptığım araştırmayı kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çevreye en çok ve en uzun süreli zarar veren felaket nükleer santral kazalarıdır. Deprem, sel gibi doğal felaketler de çevreyi çok olumsuz etkilemektedir ancak yaraları daha çabuk sürede sarılmaktadır. Fakat bir radyasyon sızıntısının etkilerini, insanlar, tüm fauna ve flora, hava, toprak ve su uzun yıllar üstünden atamamaktadırlar. 1986′da Chernobyl’de meydana gelen nükleer santral felaketi sadece Ukrayna’ya değil, tüm Karadeniz’e ve etrafındaki tüm ülkelere zarar vermiştir. Yaşadığımız şehir, Sinop da bundan payını almış olup, içtiğimiz sulara, yediğimiz balıklara ve tüm yiyeceklere radyasyon bulaşmıştır. Bunun sonucu olarak, önceki yıllara oranla bölgede kanser hastalığı tanıları oldukça artmıştır. Fakat Ukrayna bu felaketten o kadar çok etkilenmiştir ki, diğer ülkelere neler yaşadıklarını anlatmak istemişler ve 23 Nisan ve 19 Mayıs gibi bayramlarımıza Chernobyl felaketinde sakat kalmış çocuklarını ve gençlerini göndermişlerdir. Böylece Sinop halkı bu felaketin acı sonuçlarını daha yakından görmüşlerdir. Bütün bunlara rağmen, Sinop’umuzda bir nükleer enerji santralı kurulmasına ilişkin işbirliği protokolü 2010 yılında imzalanmıştır. Geçtiğimiz yıl Fukushima nükleer santral felaketinden sonra Almanya, İsviçre ve İtalya bu santrallerin kademeli olarak kapatılmasına karar vermiştir. Japonya ise tüm reaktörlerini kapatma kararı almıştır.
Şu anda terk edilmiş Chernobyl şehrinde hala yüksek oranda radyoaktivite görülmektedir. Aradan 26 yıl geçmiş olmasına rağmen radyasyona maruz kalıp, hayatını yitirmiş insanların mezarlarında bile hala yüksek oranda radyasyon bulunmaktadır. Fukushima felaketinde, hidrojen patlaması sonucu, tüm dünyaya radyasyon yayılmıştır. Fukushima’ya en uzak olan ülkelerden biri olan İngiltere’de bile şu anda Fukushima’nın radyasyonu bulunmaktadır. Şu anda hepimizde Chernrobyl ve Fukushima’nın radyasyonu bulunmaktadır. Demek ki, Sinop’ta kurulacak olan nükleer santral reaktörü sadece Sinoplular için bir tehdit değil, tüm dünya için bir tehdittir. Böylelikle projemiz, dünya insanı olarak nükleer santrallerin kurulmasını engellemek ve kurulmuş nükleer santrallerin kapatılmasını sağlamak için bireylerin, STKların, üniversitelerin, yerel yönetimlerin, kamu kuruluşlarının ve diğer tüm çevre dostu kuruluşların harekete geçmesi için bir farkındalık oluşturacaktır.
Herhangi bir olası kazada birinci derecede etkilenecek olan şehir Sinop’tur. Çünkü kurulması planlanan santral sadece şehrin 15 km uzağında Akliman Ormanı’nda yer almaktadır. Burası fauna ve florasıyla oldukça zengin ve sık ağaçlı bir yapıya sahiptir. Nükleer bir felaket durumda hala hayatta kalmış olan insan varsa, bu şehri anında terk edeceklerdir. Fakat burayı terk edemeyecek 100lerce çeşit canlı radyasyona maruz kalıp ölecekler ve burada uzun yıllar boyunca radyasyon barındıracaklardır.
Projemize büyük katkısı bulunan ve bize sadece nükleer reaktörlerle ilgili değil, hem de diğer santrallerle ilgili bilgi bilimsel ve istatistiki bilgiler veren, Metin Gürbüz’e da teşekkürlerimi bildiririm. Çünkü ondan aldığımız bilgilerden de nükleer santrallerin sadece normal bir şekilde çalışmasının bile çevreye zararlı olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım. Malesef, reaktörün soğutma suyu denizden alınıyor ve bu su alınırken içinde birçok canlı da telef oluyor. Hatta bu su denize geri akıtılırken, suyun sıcaklığı çok yüksek derecede oluyor ve denizdeki tüm fauna ve flora hayatını sona erdiriyor. Hatta atık deposunun varlığı da çevre içi büyük bir tehlike oluşturuyor.
Oysaki enerji elde etmek için daha zararsız olan enerji kaynakları da mevcuttur. Mesela, rüzgar, su, güneş. Bunlar yenilenebilir enerji kaynaklarıdır ve doğanın dengesini bozmadan elde edilebilir türdedir. İspanya’da, Hollanda’da hatta Danimarka’da bile her yerde rüzgardan enerji elde edebiliyor insanlar. Biz neden bu tarzdaki yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmayalım? Bilim insanlarına göre nükleer santraller 0 hata ile yapılsa bile, süper güvenlik önlemleri olsa bile, neden biz bir tehditle her gün uyuyalım? Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan Japonya neden o zaman böyle bir felaketle yüz yüze geldi? Neden tüm santrali tehdit edebilecek faktörleri, süper mühendisleri göz önünde bulundurmadı? Lütfen biraz düşünelim.
Bu bilgileri sizlerle paylaşmanın benim için çok kutsal bir görev olduğunu düşünmekteyim. Çünkü projemiz için yaptığımız araştırmalarda birçok kişinin nükleer santrallerle ilgili çok az bilgi sahibi olduğunu fark ettim. Bu konuya olan hassasiyetim sadece Sinop’lu olmam ve Sinop’u sevmem yüzünden değildir. Dünyanın neresine böyle bir santral yapılırsa yapılsın, yine aynı şeyi düşünürdüm. Çünkü şunun farkındayım, doğa anaya ne kadar saygı gösterirsek, o da bize aynı şekilde karşılık verir. Lütfen, anlık ihtiyaçlarımızı değil de neslimizin de yaşamını sürdürebileceği bir ortam sağlamaya çalışalım. Şu anda kazanacağımız paranın ya da elde ettiğimiz süper enerjinin bir gün çocuğumuzun hastalığını iyileştirmeye yetmeyeceğini de unutmayalım.